24 Aralık 2010 Cuma

tiramisu



Tiramisu tatlı hayatımıza ne zaman girdi bilemiyorum ama ben ilk kez kendisi ile üniversitenin ilk yılında bindokuzyüz doksandörtte nişantaşında mili resürans çarşısının içinde cafemsi barımsı bir yerde tanıştım. Oldukça enteresan bir mekandı. Gündüz vakti bir kadeh kırmızı şarabını içen , ağır gece makyajlı kokoş tipler vardı içeride. Ha senin orada öğrenci halinle ne işin vardı diye soracak olanlara cevabım ise bu tarz ortamları bilmese de her zaman biliyormuş gibi davranan ve buralarda bulunmaktan keyif alan bir arkadaşım sayesinde diyebilirim. Oraya gitmekteki amacımız o güne kadar adını duymadığım ne olduğu hakkında en ufak bir fikre dahi sahip olmadığım tiramisu adlı tatlıyı yiyebilmekten başka bir şey değildi.

Ancak içeriye girdiğimde bu mekanın benim için bir gömlek büyük olduğumu hissetmedim desem yalan olur. Masaya oturduğum andan itibaren adını bile doğru düzgün söyleyemediğim japon işi olduğunu tahmin ettiğim şu tatlıyı yiyip bir an önce üstüme üstüme gelen bu mekandan gitmeyi düşünüyordum. Öyle ki sandalyenin bile ucuna ilişerek oturdum. Arkama yaslanırsam sanki bir daha hiç kalkamayacakmışım ve buraya ait olacakmışım hissi kapladı içimi.

Garson menüyü getirdi. Menüyü açsam kesin tiramisu gibi adını bilmediğim bir sürü yiyecek ve içecekle karşılaşacaımı bildiğimden dokunmadım bile. Nasıl olsa arkadaşım siparişi verecek diye içim rahat elimin tersi ile geri ittim menüyü.

Sonunda beklenen an geldi çattı. Garson kenarı erimiş çıkolata ile süslenmiş tabağı masanın üzerine bıraktığı anda gözlerimin doyduğunu hissettim. O an anladım ki midem de doyacaktı. Çatalın ucu ile bir parça ağzıma atmamla dilimle damağım arasında eriyip gitmesi arasındaki saniyeleri sayamadım. Bİr sonraki lokmalar kocaman kocaman ve hızlı hızlı tükendi. Tabaktaki çıkolata parçalarını sıyırırken bu tatla bu kadar geç tanışmış olduğum için kendime kızdım.

Yediğim bu ilk tiramisunun tadını hiç unutamıyorum. Bunca sene aynı lezzette bir tiramisu daha yemedim. Bir daha aynı yere de gidip yemedim. Belki İstanbuldaki en iyi tiramisuyu yapan yer orasıydı ( eminim değildir ) belki de de ilk kez tattığım için bana öyle geldi.

Bugün hayatımda ilk defa tiramisuyu kendim yapmayı denedim. Bunca sene niye denemedin diye soranlara cevabım . Bİlmem . Tiramisum nasıl oldu henüz bilmiyorum bu konuda ki fikirleri tadacak kişilere bırakıyorum ama ben yaparken nişantaşında adını hatırmalamdığım o mekandaki tadı hayal ederek yaptım. Görüntüsü konusunda bir benzerlik yok bunu biliyorum ama ya tadı.Bunu deneyince hep beraber göreceğiz.

5 yorum:

Kusolmakk dedi ki...

çok güldüm okurken yazıyı ve sizi o ait olmadığınız 'barda' tiramisu yerken hayal ettim.ama sen o kadar kötü anlatmışsın ki mekanı, kırmızı kadifelerle kaplı, karanlık bir mekanın geceden kalma sabahında, personel ortalığı toplayıp, akşama hazırlanırken sizin ısrarla tiramisu yeme sahnesi gözümde canlandı.siz niye ısrarla o mekana gittiniz ki?tiramisu meşhurmuymuş:)
yazının çok güzel olduğunu ve tiramisunun harika göründüğünü bilmem söylememe gerek varmı:)

Yasemin Ertürk dedi ki...

dedim ya ben sadece figürandım bu hikaye de, küçük şehirden büyük şehire gelmiş etrafı keşfetmeye çalışan saf cahil bir öğrenciydim :)

beyhan dedi ki...

yasi her yeni yazisinda daha da guzel yaziyor. ilk basta olaylari anlatirken simdi, duygularini, betimlemelerini de katiyor.. yazilari daha da guzel oluyor. insani cok kolay icine ceken bir yazma stili var.. bir anda tiramisu bar inini icinde buluyorsun kendini okurken.. yasi bu isi hobby diye yapiyor ama tum sularin denize ulasmasi gibi tum hobiler bir gun ise donusuyor :)

Zahide dedi ki...

Yasemin, hem yazın hem tiramisu süper olmuş, ellerine sağlık. Bu arada bu mekana gittiğin kişiyi tanıyor muyum? :)

Yasemin Ertürk dedi ki...

tabi ki tanıyorsun zahide burcu elif kendisi tahmin ettiğin gibi:)