18 Temmuz 2011 Pazartesi

Bir Alman Sisteminde İtalyan Mutfağı: VAPIANO

    Bir mekana ilk defa gitmek demek orası ile ilgili her türlü riski almak demektir. Gitmenden önce eş dost çevreden  kulak doldurucu bir şeyler duymuşsanız içiniz biraz rahat eder. Menüyü incelerken orada ne yenip ne içileceğini  az çok bilmenin verdiği rahatlıkla arkanıza gayet rahat yaslanıp siparişinizi verebilirsiniz.
   Peki ya hiç bir şey bilmeden gittiğiniz yerde karşılacağınız süprizler nelerdir?
   Cuma günü  malum hafta sonu dolap tam takır  elimiz mecbur dışarıda  yemek ile idare edeceğiz  düşüncesi ile yola çıktık.Benim aklımda civarda  dürüm , lahmacun vs atıştırmaktı. Ancak iyi bir italyan yemeği nerede yenir google search inden sonra  kendimizi cadde de  dünyaca ünlü bir italyan  restoran zincirinin suadiye halkasında bulduk. Hafta sonu  olması sebebi ile midir yoksa her daim böyle midir bilemem ama çok kalabalık bir  yer olduğundan daha içeri girmeden en iyi italyan olduğu ipuçlarını almış olduk.
   Kalabalığı yarıp kapıdan içeri girince  güler yüzlü bir kız elimize birer  tane kart tutuşturdu.. Bir karta baktım , bir karşımızda duran açık mutfakta yemek pişiren aşçılara, onun önünde sırada bekleyen insanlara. Hah dedim kendi kendime demek ki self servis bir yer.  Kafamı kaldırıp baktığımda bankonun üstünde bir tarafta pızza diğer tarafta pasta yazdığını gördüm.  Klasik self servis  restoranlarda olduğu gibi bankonun üstünde kocaman harflerle yazan  menü arıyorum ama yok  Bir pasta tarafına gidiyoruz, bir pizza tarafına nasıl sipariş vereceğimizi anlamaya çalışırken şaşkınlığımızı fark eden kapıdaki kız yanımıza gelip ' nasıl sipariş vereceğinizi biliyor musunuz' diye gülümseyerek sordu. O an kendimi  eski Türk filmlerinde köyden kente ilk kez  gelen bir gariban gibi hissettim. Gülümseyerek hayır anlamında başımızı iki yana sallayınca eline bankodan bir menü alan kız başladı  anlatmaya  .'Menüden yemek istediklerinizi seçip aşçılara  sipariş veriyorsunuz, elinizdeki  bu kartlara siparişinizi yüklüyorlar, çıkarken de bu kartlar ile ödeme yapıp geri iade ediyorsunuz.' Bu kadar mı yani? Elimizdeki kart bilmecesinin  sırrı ortaya çıktı böylece.Eskiden devlet  kamplarda olurdu buna benzer sistemler, para alışverişi olmasın diye müdüriyetten bir kart ya da markalar alırdık bütün alışverişleri bunlar ile yapardık. Bu sistemin daha elektronik olmuş hali demek ki burada uygulanıyordu. Siparişin nasıl verildiğini anladığımıza göre görev dağılımı yaparak ben pizza bölümüne , eşim de pasta bölümüne doğru ilerledik. Elimdeki kartı pizza şefine uzatıp  siparişimi söyledikten sonra jet hızı ile elektronik pizzamı sisteme giren şef kart ile birlikte bu sefer üstünde kırmızı ışıklar yanan eski model ericson cep telefonlarına benzer bir alet   tutuşturdu elime.Al sana 2. bilmece  bunu çözersen karnını doyurabileceksin der gibi gülümsüyordu. Aletin üstünde ' nerede olursanız olun pizzanızı takip ediyorum'  anlamına gelen bir cümle vardı. Haftanın bu son yorucu gününün akşamında  sakin sakin yemek yeme hayalim , aç karnına beyin jimnastiğine dönüşmüştü. Bu aletin nasıl çalıştığı hakkında fikir yürütmek yerine şefe gidip , 'cahilliğimi maruz görün bu alet nasıl  haber verecek pizzam hazır olunca'   diye soruverdim. Aldığım cevap oldukça net '  cep telefonu gibi titreşecek' oldu. Vayyy be dedim içimden, adamlar  bu kadar kalabalığa hizmet eden süper bir sistem yapmışlar.  İşimizi kolaylaştırsın diye  yaratılan sistemin içinde  her gün  boğulma tehlikesi ile yaşayan bir gariban olarak bendeniz böyle bir sistemi hayata geçiren kişiyi tanıma arzusu ile elimdeki aletin titremesini beklemeye koyuldum. 
    Nitekim mantarlı tavuklu kremalı özel kesim erişte makarna ve , acılı sucuklu domatesli pizzamız ile kendimize oturacak bir yer bulmak için  bahçede iki tur atıp  midemize bayram ettirdikten sonra eve döndük.             Vapıano hakkında internette ne var ne yok diye bakarken   bu italyan restoranının aslında Almanya merkezli olduğunu , tüm dünyada 65 şubesi olduğunu , menüsü dekorasyonu ve hizmet kalitesinin yanında  ve tüm dünyada sistem gastronomisi alanına getirdiği anlayış ile yepyeni bir çağın başlangıcı olduğunu öğrendim. Sisteme bayılan Almanların böyle bir farklılığa imza atmaları şaşırtıcı bir şey olmasa gerek. Ama biz sistem sevmeyen Türklere bu sistemin biraz fazla mükemmel geleceği de su götürmez bir gerçek . 
       Yine de yolunuz Nişantaşı ve ya Suadiye de ki Vapıano'ya düşerse sistemli bir pizza ve pasta denemeden karar vermeyin derim ven.  

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Çocukla Gezmek Mi?


Bu aralar ne moda derseniz yalnız gezmek diyebiliriz. Nereden mi biliyoruz Beyhan'ın yazdığı son yazıda verdiği bilgilerden. http://onthewayagain.blogspot.com/2011/07/kadn-basna-yalnz.html
Oysa benim için hiç bir zaman cazip olmamıştır yalnız gezmek. Benim gezme anlayışıma tersdir. Ben gördüğüm bir güzelliği o anda yanımdaki ile paylaşmalıyım ki içimdeki coşku daha da artsın. Fotoğraf çektirecek birini bulamadığımda yanımdakiyle aynı karede çıkabilmek için sekiz olup maymun olmayı severim ben. Kaldı ki artık hayatımızın çocuklu kısmına geçtiğimize göre bizim için 'çocuklu gezmek' şart oldu. Bir çocukla beraber gezmenin ilk başta insana ürkütücü geldiğini biliyorum. Bir kere sadece sırt çantası ile çıkamazsın yola, karı koca için küçük bir çanta yetse de çocuk için koca bir valiz hazırlamak gerekir. Tüm olasılıkları düşünüp üç günlüğüne de gitsen en az 3-5 yedek alırsın. Sıcak bir yere de gitsen, belki yağmur yağar belki akşam soğuk olur diye kalın bir şeyler de alırsın. Olası rahatsızlıkları tahmin edip gerekli ilaçları, mamaları , biberonları, ateşölçeri almazsan olmaz. Valizin haricinde olmazsa olmazınız bebek arabasını da almak zorundasınızdır. Yolda uyursa üstüne örtmek için küçük bir örtü, toplu taşıma ile gidiyorsanız sıkılınca insanlara rahatsızlık vermesin diye oyalayıcı oyuncak, kitap vs. alırsınız. Deniz tatiline gidecekseniz nereye koysanız çok yer kaplayan plaj oyuncaklarını da unutmamanız gerekecektir. Yanınıza almaya üşenirseniz de plajda yan şezlongda ki çocukaların oyuncaklarına sulanan çocuğunuzu zaptetmeyi göze almışsınızdır demektir. Bütün bu saydıklarımı taşıyacak bir taşıyıcıya ihtiyacınız olsa da genelde bu işi karı koca paylaşarak halledebilirsiniz .
Yola çıkış öncesi genelde anne için bir kabus niteliği taşır. Bir şey unutma endişesi ile evin içinde dört dönersiniz. Siz bir yandan eşyaları yerleştirirsiniz çocuğunuz diğer yandan ' anne fu ne? ' diyerek yerleştirdiklerinizi çıkarır. 'Evladım yapma sen biraz şurada oyuncaklarınla oyna, karıştırma valizi' diyerek onu odadan çıkartmaya çalışsanız da fayda etmez. En ideali onu babaya teslim edip kendinizi de odaya kapatarak sakince bu işi halletmeye çalışmaktır. Ama emin olun hiç de sakin bitmez.
Bizim için gezmek gerçekten vazgeçilmez bir tutku olduğu için Beren doğdukdan sonra belki bir müddet ara verip sonrasında onun la birlikte de gezmeye devam edebileceğimize inandık. Tamam kabul edelim zorlukları olabilir, eskisi rahat da olamayız , çocuk biz gezeceğiz diye düzeninden de olabilir ama napalım bundan sonra dizimizi kırıp oturmalımıydık? Olmaz dedik ve ilk seyahatimizi sekiz aylıkken hafta sonu için Antakya'ya giderek yaptık. Kalabaklık bir grup gittiğimizden eşya taşımak sorun olmadı. O sıralar yeni yemek yemeye başladığı için fazla bir şey yemesi gerekmedi, meyve ,anne sütü ve mamayla idare etti. Sabahları bizle beraber kalktı (mecburen) uykusu geldiğinde arabada, omuzda uyudu. Aman yemek yemedi, uyku uyumadı diye dert etmedik, kendi haline bıraktık. Yürümediği için peşinden koşmak gerekmedi, arabada , kucakta taşıtık durduk kendisini nöbetle. O da pek bir uyum sağladı ekibe sıkıntı vermedi. İlk sınavı geçti.

On iki aylıkken Kemer'e gittik. Hiç bir zaman tercih etmeyeceğimiz beş yıldızlı herşey dahil bir otel seçtik. Aman otelde kalırız , denize girer , kız için gerekli her şey açık büfede olur düşüncesiydi bizi buna iten. Ancak Beren gene bir şey yemedi açık büfeden, mama ve sütle idare etti, otelde çok sıkıldık, biz de aldık kızı ver elini Adrasan, ver elini Phasilis, Olimpos her gün farklı bir yerde denize girdik. Parayı beş yıldızlı otele gömmekle kaldık bir işe yaramadı...
Bu sene ise tam 2 yaşını bitirdiğinde ise Dubrownik deydik. Artık yürüdüğü için peşinden koşmak gerekti. Biz de serbest bıraktık. O önde biz arkada koştuk. Elimizde bebek arabası , sırtımızda yedekli 2 ayrı çantasıyla , kah omuzda uyuyarak, kah yanımızda yürüyerek dolandık. Pizza ve makarnayla idare etti. Ama hem otobüse, hem tekneye bindi. Hem denize girdi, hem kumda oynadı. Elimizde bebek arabası bir tekneden bir tekneye atladık. Otobüs kuyruğunda bekledi. Yorulduk mu? Evet yorulduk. Bütün bunlara değdi mi ? Evet değdi. Bundan sonraki hayatımız çocuklu olacağına göre kısmen hem o bize uyacak , hem de biz ona uyacağız. Bizimle birlikte gidebildiğimiz her yere götüreceğiz.
Çocukla seyahate çıkarken, ezberinizi bozacaksınız. Bırakın uyku ve yemek düzeni bozulsun dönünce tekrar yerine gelir. Yemiyorsa uyumuyorsa dert etmeyeceksiniz. Üç gün aç kalsa bir şey olmaz, uykusu gelince de zaten uyur. Yük taşımaya hazırlıklı olacaksınız. Olacak O Kadar programının efsanevi muhabiri ' Tam teçhizatlı Cevat Kelle'' modunda dolaşmaya alışacaksınız.
Amaç gezmekse hiç bir şey durdurmamalı sizi. İster yalnız, ister kalabalık, ister kadın başınıza , ister çoluk cocuk, ister sevgilinizle, ister tatil arkadaşınızla kafanızın,kalbinizin götürdüğü yere gidin. Gidin görün ve geri dönüp gidemeyenlere anlatın ki onlar da gitmiş kadar olsunlar.