2 Mart 2015 Pazartesi

SUPERMAN






     Oldum olası kabıma sığmam ben. Bardaktan hep taşar çay tabağının dibinde buz keserim.

     Manhattan bozma gökdelenlerin olduğu bir semtteki en yüksek binanın  38. Katında çalışan medeniyet kölesiyim. Ayağımda makosenlerim, boynumda iki ucu ceketimin kenarından sarkan yularım , her sabah döner kapıdan iki tur atarak içeri  girerim. Belki  girmekten vaz geçerim diye iki tur. Asansör beklerken çaktırmadan beni kesen mini etekli plaza hatunlarına, güneş gözlüklerimin ardından  göz kırparım. Asansör ışıkları katlar arasında yanıp sönerken aynada yularımı bağlar, saçlarıma çeki düzen verir, yaka kartımı takarım. Asansör kapısı açılıp da 58 kişinin çalıştığı açık ofise adım attığım an , artık muhasebe sorumlusu Clark Kent’im dir ben.

   Dün gece nerede uyuduğumun, sabah nerde uyandığımın bir anlamı yoktur. Arabamın bagajında her daim hazır bir takım elbise ile istediğim her an dönüşüme hazırımdır. Yerime oturmadan önce kahve makinasına uğrar en sertinden espressomu alır, 3 ağrı kesici ile birlikte kafama dikerim.

     Boktan hayatımın 9:00 – 17:00 mesaisi resmen başlamış olur. Bize  ne senin boktan hayatından dediğinizi duyar gibiyim. Hepiniz bu saatler arasında aynı şeyleri zaten yaşıyorsunuz. Fotokopi makinasından çıkmış sarışın hatunlar, yakışıklıyım havalıyım en janti takım elbiseyi ben taşırım üstümde diye önüne gelene göz kırpan erkekler, her fırsatta altında çalışan elemanını elle, gözle,  sözle taciz eden hiçbir şekilde cinsel tatmini mümkün olmayan  müdürler. Bildiğiniz bu sahte dünyadan bambaşka şeyler var oysa gecenin öteki tarafında. Onları anlatacağım  size aramızda kalmak şartıyla.

     Çok çok uzun bir zaman önce vazgeçtim ben. Önce kendimden, sonra hayattan, ölümden, aşktan, sevgiden, sadakattan, çiçekten, böcekten. İnsanı insan yapan her şeyden. Kimseye hesap vermeden nefes alıp veriyorum. Biraz dumanlı , biraz alkol kokulu. Aksa ak, karaysa kara benim için. Renkleri yok ettim. Siyah beyaz yaşıyorum. Gündüzleri Clark Kent, geceler Süperman.  Bir pelerinim eksik. Uçmak için pelerine ihtiyacım yok. Bunun için o kadar çok çeşit ot var ki sokaklarda. Gözlerimi  kapatıp derin bir nefes çekiyorum. Bir de bakmışsın karşıki evin çatısında kollarımı açmış yıldızlara haykırıyorum.

-          Heyyyy bana bakın ağzınıza sıçtığımın bok kafalı ışıldakları. Ben var ya ben sizin o parlaklığınıza on basan kripto gezegeninin efendisiyim. Bana her koşulda itaat etmek zorundasınız. Sönün lan hepiniz dediğim zaman karanlığa gömeceksiniz gökyüzünü. Anladınız mı lan orospu çocukları, tekrar edin bakayım.

      Haykırıyorum haykırmasına ama  sönmüyor yıldızlar. Olsun gözlerimi kapatıp da açtığım an sönmüş olma olasılıklarını düşünmek bile huzur veriyor bana. Güçlü hissediyorum kendimi. Yenilmez dimdik ayakta meydan okumak hoşuma gidiyor tüm dünyaya . O anlarda bulunduğum mekanın, akrep ve yelkovanın birbirini kovalamacasının hiçbir önemi kalmıyor. Hayatımdaki her şeyden vazgeçerken onlardan da vazgeçmiştim. Nefes alıp veriyorum ya biraz dumanlı, biraz alkol kokulu yetiyor bana.

         Aşktan da vazgeçtiğimi söylemiş miydim size? Kalbinin geçici bir süre beynine hitap etmesinden başka bir şey değil aşk dedikleri kimyasal karmaşa. Uyuşturucu ile de beyinde  aynı etkinin yaratılabildiğini  söylüyor bilim insanları.  O halde ne gerek var aşktan yok olmaya. Önemli olan bedenini doyurmaksa , siktir et ruhunu.

        Canımın istediği kadını düzmek hiç de zor olmuyor. Bunun için hazır bekleyen o kadar çok hatun var ki barlarda. Sarışını, esmeri, iri  memelisi, balık etlisi, değirmen taşı kalçalısı…. Canım o gün hangisinden tatmak istiyorsa  yanağından bir makas almam yetiyor bana. Sonrası barın kusmuk kokulu tuvaletinde ayaküstü bir gidiyorum bir geliyorum, bitiriyorum işimi.

      Gecenin karanlığında gördüğüm yüzlerin hepsi birbirine benziyor. Kimi uzun saçlı, kimi kısa. Kimi mini etekli, kimi yırtık kotlu. Kimi kirli sakallı kimi sinek  kaydı. Şekli farklı ama bakışları aynı. İnsanın ruhuna işleyen o ben kimim, bu kahkaha , bu gözyaşı, bu suret benim mi diye soran bakışları aynı.  Kimi içki bardağının dibindeki buzu karıştırarak arıyor sorduğu sorunun cevabını, kimi de hiç düşünmeden beş dakika önce tanıştığı adama ayaküstü kendini becerterek.

     Seviyorum ben bu pis  dünyada dolaşmayı. En azından ne bok olduğunun  farkında. Gecenin karanlığı örtmüyor pisliğini. Buram buram iğrençlik kokuyor. Sahte tek bir insan, tek bir   sözcük, tek bir  ilişki yok. Geçmiş  ve geleceğin hükmü yok  bu boktan dünyada. Anı yaşa ve siktiri çek. 

      Bıçak sırtında yürüyorum bu bok çukurunda . Gündüzleri Clark Kent, geceleri süperman olarak.  Yanlış bir adımda dengemi kaybedip ortadan ikiye ayrılsam bir damla kanım akmaz. Aramızda kan bağı yok . Yolda görseler asla birbirlerine selam vermeyecek iki insanı bir bedende taşıyorum yıllardır. Her şeyden vazgeçtiğimiz söylemiştim size değil mi daha önce . İşte her şeyden vazgeçtiğim o gün fark ettim ben aslında sadece ben olmadığımı. Hangisi var hangisi yok, hangisi iyi hangisi kötü, hangisi hayal hangisi gerçek çoğu zaman ben bile karıştırıyorum. Birini diğerine tercih edemem. Bir sabah bir sokak köşesinde uyanıp da işe geç kaldığımı anlarsam  bilin ki Süperman  siktiri çekmiştir Clark’a.

4 yorum:

ışınonur dedi ki...

Güzel yazmışsın, o küfür sözcüğünü çok kullanmışsın, bir iki kere yeterdi gibi geldi :)
Konu, içerik ilgi çekici.

serap dedi ki...

Ellerine saglik yaso. Dige Zilarindan cok farkli bir stili var sanki bu yazinin. Bakis acisi da enteresan olmus. Kisacasi begendim...

Yasemin Ertürk dedi ki...

Her birinde farklı bir stil deniyorum , farklılık ondan geliyor :)

Yasemin Ertürk dedi ki...

Uyarını dikkate alacağım :)