Oldum olası kabıma sığmam ben. Bardaktan
hep taşar çay tabağının dibinde buz keserim.
Manhattan bozma gökdelenlerin olduğu bir
semtteki en yüksek binanın 38. Katında
çalışan medeniyet kölesiyim. Ayağımda makosenlerim, boynumda iki ucu ceketimin
kenarından sarkan yularım , her sabah döner kapıdan iki tur atarak içeri girerim. Belki girmekten vaz geçerim diye iki tur. Asansör
beklerken çaktırmadan beni kesen mini etekli plaza hatunlarına, güneş
gözlüklerimin ardından göz kırparım. Asansör
ışıkları katlar arasında yanıp sönerken aynada yularımı bağlar, saçlarıma çeki
düzen verir, yaka kartımı takarım. Asansör kapısı açılıp da 58 kişinin
çalıştığı açık ofise adım attığım an , artık muhasebe sorumlusu Clark Kent’im
dir ben.
Dün gece nerede uyuduğumun, sabah nerde uyandığımın bir anlamı yoktur.
Arabamın bagajında her daim hazır bir takım elbise ile istediğim her an
dönüşüme hazırımdır. Yerime oturmadan önce kahve makinasına uğrar en sertinden
espressomu alır, 3 ağrı kesici ile birlikte kafama dikerim.
Boktan hayatımın 9:00 – 17:00 mesaisi
resmen başlamış olur. Bize ne senin
boktan hayatından dediğinizi duyar gibiyim. Hepiniz bu saatler arasında aynı
şeyleri zaten yaşıyorsunuz. Fotokopi makinasından çıkmış sarışın hatunlar, yakışıklıyım
havalıyım en janti takım elbiseyi ben taşırım üstümde diye önüne gelene göz
kırpan erkekler, her fırsatta altında çalışan elemanını elle, gözle, sözle taciz eden hiçbir şekilde cinsel tatmini
mümkün olmayan müdürler. Bildiğiniz bu
sahte dünyadan bambaşka şeyler var oysa gecenin öteki tarafında. Onları
anlatacağım size aramızda kalmak
şartıyla.
Çok çok uzun bir zaman önce vazgeçtim ben.
Önce kendimden, sonra hayattan, ölümden, aşktan, sevgiden, sadakattan,
çiçekten, böcekten. İnsanı insan yapan her şeyden. Kimseye hesap vermeden nefes
alıp veriyorum. Biraz dumanlı , biraz alkol kokulu. Aksa ak, karaysa kara benim
için. Renkleri yok ettim. Siyah beyaz yaşıyorum. Gündüzleri Clark Kent, geceler
Süperman. Bir pelerinim eksik. Uçmak
için pelerine ihtiyacım yok. Bunun için o kadar çok çeşit ot var ki sokaklarda.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes
çekiyorum. Bir de bakmışsın karşıki evin çatısında kollarımı açmış yıldızlara
haykırıyorum.
-
Heyyyy bana bakın ağzınıza sıçtığımın bok kafalı
ışıldakları. Ben var ya ben sizin o parlaklığınıza on basan kripto gezegeninin
efendisiyim. Bana her koşulda itaat etmek zorundasınız. Sönün lan hepiniz
dediğim zaman karanlığa gömeceksiniz gökyüzünü. Anladınız mı lan orospu
çocukları, tekrar edin bakayım.
Haykırıyorum haykırmasına ama sönmüyor yıldızlar. Olsun gözlerimi kapatıp
da açtığım an sönmüş olma olasılıklarını düşünmek bile huzur veriyor bana.
Güçlü hissediyorum kendimi. Yenilmez dimdik ayakta meydan okumak hoşuma gidiyor
tüm dünyaya . O anlarda bulunduğum mekanın, akrep ve yelkovanın birbirini
kovalamacasının hiçbir önemi kalmıyor. Hayatımdaki her şeyden vazgeçerken
onlardan da vazgeçmiştim. Nefes alıp veriyorum ya biraz dumanlı, biraz alkol
kokulu yetiyor bana.
Aşktan da vazgeçtiğimi söylemiş miydim
size? Kalbinin geçici bir süre beynine hitap etmesinden başka bir şey değil aşk
dedikleri kimyasal karmaşa. Uyuşturucu ile de beyinde aynı etkinin yaratılabildiğini söylüyor bilim insanları. O halde ne gerek var aşktan yok olmaya.
Önemli olan bedenini doyurmaksa , siktir et ruhunu.
Canımın istediği kadını düzmek hiç de
zor olmuyor. Bunun için hazır bekleyen o kadar çok hatun var ki barlarda.
Sarışını, esmeri, iri memelisi, balık
etlisi, değirmen taşı kalçalısı…. Canım o gün hangisinden tatmak istiyorsa yanağından bir makas almam yetiyor bana.
Sonrası barın kusmuk kokulu tuvaletinde ayaküstü bir gidiyorum bir geliyorum,
bitiriyorum işimi.
Gecenin karanlığında gördüğüm yüzlerin
hepsi birbirine benziyor. Kimi uzun saçlı, kimi kısa. Kimi mini etekli, kimi
yırtık kotlu. Kimi kirli sakallı kimi sinek kaydı. Şekli farklı ama bakışları
aynı. İnsanın ruhuna işleyen o ben kimim, bu kahkaha , bu gözyaşı, bu suret
benim mi diye soran bakışları aynı. Kimi
içki bardağının dibindeki buzu karıştırarak arıyor sorduğu sorunun cevabını,
kimi de hiç düşünmeden beş dakika önce tanıştığı adama ayaküstü kendini becerterek.
Seviyorum ben bu pis dünyada dolaşmayı. En azından ne bok olduğunun
farkında. Gecenin karanlığı örtmüyor
pisliğini. Buram buram iğrençlik kokuyor. Sahte tek bir insan, tek bir sözcük, tek bir ilişki yok. Geçmiş ve geleceğin hükmü yok bu boktan dünyada. Anı yaşa ve siktiri
çek.
Bıçak sırtında yürüyorum bu bok
çukurunda . Gündüzleri Clark Kent, geceleri süperman olarak. Yanlış bir adımda dengemi kaybedip ortadan
ikiye ayrılsam bir damla kanım akmaz. Aramızda kan bağı yok . Yolda görseler
asla birbirlerine selam vermeyecek iki insanı bir bedende taşıyorum yıllardır. Her
şeyden vazgeçtiğimiz söylemiştim size değil mi daha önce . İşte her şeyden
vazgeçtiğim o gün fark ettim ben aslında sadece ben olmadığımı. Hangisi var
hangisi yok, hangisi iyi hangisi kötü, hangisi hayal hangisi gerçek çoğu zaman
ben bile karıştırıyorum. Birini diğerine tercih edemem. Bir sabah bir sokak
köşesinde uyanıp da işe geç kaldığımı anlarsam bilin ki Süperman siktiri çekmiştir Clark’a.
4 yorum:
Güzel yazmışsın, o küfür sözcüğünü çok kullanmışsın, bir iki kere yeterdi gibi geldi :)
Konu, içerik ilgi çekici.
Ellerine saglik yaso. Dige Zilarindan cok farkli bir stili var sanki bu yazinin. Bakis acisi da enteresan olmus. Kisacasi begendim...
Her birinde farklı bir stil deniyorum , farklılık ondan geliyor :)
Uyarını dikkate alacağım :)
Yorum Gönder