29 Ocak 2014 Çarşamba

KAĞITLAR...ZAMAN....YÜRÜMEK....


      Biz insanoğlu unutmak için yaratılmışız. Zaman bize her şeyi unutturur. Acılarımız, anılarımız, tanıdıklarımız, isimler, kişiler, şehirler, sokaklar vs. Unutmasaydık olmazdı. Yaşayamazdık. Üç yaşında kreşte koşarken düşüp ön iki dişimi kırdığım zaman yaşadığım acıyı şimdi hatırlasaydım eğer, bir daha hiç koşamazdım düşerim korkusuyla. O yüzden unutur insan, acıyı da tatlıyı da unutmalıdır ki önüne bakabilsin. İleriye gidebilsin. 
     Ama biz insanoğlu ne yaparız, hep hatırlamak isteriz. Acının da, tatlının da hep zihnimizin bir köşesinde kalmasını bekleriz. Yaşanan o anları hatırlamak için fotoğraf çekeriz. Yıllar sonra o fotoğraflara bakarken, o an gelir gözümüzün önüne gülümseriz.
       Bazımız ise günlük tutarız. Gün içinde yaşadıkların, yediklerin, içtiklerin, gördüklerin, duyguların hepsi o kağıtlarla aranda, bir gün gelip de okunmak üzere sır olarak kalır.
          Ben de öyle yaptım. 1989 yılında ortaokulda başladım günlük tutmaya, ta ki 2004 yılına kadar da yazdım. Defterlere, dosya kağıtlarına, renkli saman kağıtlara, ajandalara… 
     Nereye bulduysam yazdım. O gün yaşadıklarımı yazdım : “Bugün Rosemary'e gittik, frambuazlı pasta yedim.Oradan da Ruşen'e gidip kahve içtik”.Hayallerimi yazdım : “Rehber öğretmenime yazdığım otobiyografide tiyatro ile ilgili hayallerimi anlatmıştım,bugün beni yanına çağırdı çok duygulandığını söyledi ve benim bir oyunda oynamamı istedi.O an o kadar mutlu oldum ki anlatamam”. Duygularımı yazdım:  ''İçimde çok garip bir heyecan var, çok mutluyum, ama bunun sebebini bilmiyorum /Kendimi çok kötü hissediyorum huzursuzum, sanki tüm arkadaşlarım bana küsmüş gibi”. Şiir yazdım: “Seni düşünmek şarkılarda/Ay ışığında boş sahilde/ Dalgalarla konuşmak / Seni beklemek umutlarla”.  Tanıdığım tüm arkadaşlarımı, öğretmenlerimi tasvir ettim. “.....hazırlıkta da aynı sınıftaydık ama hazırlıkta hiç böyle değildi. Şimdi ispiyoncunun biri olup çıkmış. Seneler insanları nasıl da değiştiriyor. O da kıl birisi. Sert otoriter bir tip gibi davranıyor…” Planlarımı, kararlarımı yazdım. “Bugün kızlarla konuştuk, çevremizi genişletmemiz gerektiğine karar verdik, hayatımız öyle monoton geçiyor ki. Bir çevre edinebilmemiz için bir gruba katılmamız lazım.Metalciler veya burjuvalar. Kesinlikle burjuva olamam.Bana cazip gelmiyorlar. Metalcilerin çevresi daha ilginç gözüküyor. Gittikleri yerler belli, ama bir ortamın içine damdan düşer gibi girilmez ki…” Hiçbir zaman sahibine gönderemeyeceğim mektuplar yazdım. “Bu şehirde de güneş batıdan batıyor ama sensiz. Aynı göğün altında senden kilometrelerce uzakta güneşin batışını izliyorum, senin izlemediğini bile bile...Bu yazdığım kaçıncı mektup ama son olmasını diliyorum. Seni yaşamaktan tükendim…”
Şimdi bu kağıtlara bakınca ne  kadar çok unuttuğum şey olduğunu görüyorum.  Bazı isimler bile o kadar yabancı ki. Yüzleri kesinlikle gözümün önüne gelmiyor ama hayal meyal o kişileri hatırlıyorum. O anları sanki ben hiç yaşamamışım da, bir romanmış, hikayeymiş gibi okuyorum. Okuyunca o yaştaki halim gözümün önüne geliyor, gülümsüyorum. Koskoca bir geçmiş var o kağıtlarda, belki sıradan bir çocuğun bir genç kızın geçmişi ama iyi ki yazmışım diyorum şimdi düşününce. O kadar çok insan var ki orada, kendi dertlerim dışında onlarınkileri de yazmışım. Kimi zaman bir hikaye kahramanı olmuşlar, kimi zaman da mektup arkadaşı. İnsan anılarını hatırlamalı. Hiç bir şeyi unutmamalı. Çünkü o anılar bizi var etti. Ben seviyorum bu eski kağıtlara yazdıklarımı. Ara sıra çıkarıp okumak iyi geliyor bana.
    Aklıma Müjde Ar’ın TEYZEM filmi geliyor. Karşılıksız aşkı yüzünden aklını kaçıran kadının, öldükten sonra evin her köşesine sakladığı kağıtlara yazdıkları ailesini o kadar şaşırtıyor ki, o kağıtları yazanın kesinlikle başka bir kadın olduğuna inanıyorlar. Tabi bir de kadının gerçekten deli olduğuna :) Kendimi bazen işte o kadına benzetiyorum. Bütün bu yazdıklarımı okusalar benim ne kadar akıllı ya da deli olduğuma karar verirler mi, diyorum. Çünkü tüm o kağıtlarda inanın kimsenin bilmediği tanımadığı bir ben var biliyorum.