Adalar hep oradaydı... Ege kıyılarındaki tatil beldelerine gittiğimizde denizin öte tarafında ışıkları gözüken karaya oldukça yakın bir o kadar da uzaktılar. Çeşitli sebeplerle meşhur olanların dışında isimlerini bile bilmezdim. . Aslında çok da merak edilecek bir yanları olduğunu sanmıyordum ne de olsa aynı denize kıyısı olan bir memlekette yaşıyorduk. Aynı denizden çıkan balıkları , isimleri farklı olsa da aynı mezeleri yiyor , iki tıngırtı duyunca dans etmeye başlıyor , aynı anasonlu içkiye bayılıyorduk. Bir deniz iki toplumu birbirinden ayırmış ama aslında bir o kadar da birleştirmişti.
Bu sene ne oldu bilmiyorum ama bir Yunan adası sevdası aldı gitti tüm memleketi. Çevremde kime sorsam tatilde ne yapıyorsunuz diye Yunan adalarına gidiyoruz dediler. Fiyatlarının bizim kıyılarla kıyasla uygunluğu mu , tatil beldelerimizde turistlere yaşatılan vıcık vıcık misafirpervelikleri (!) görmekten sıkılmak mı, feribotla ulaşımının kolaylığı mı , Yunanistan ın içinde bulunduğu ekonomik dar boğaz boğaz sebebi ile bize kucak açışı mı sebep oldu bilemiyorum . Ama sebep her ne olursa olsun biz de bir değişiklik deniz tatilimizi Samos (sisam ) da geçirmeye karar verdik.
Kuşadası'ndan her sabah kalkan feribotla adaya ulaşım oldukça kolay ve zahmetsiz. Sadece otelinize gidip deniz otel arası bir tatil istemiyorsanız bir araba kiralamanız şart. Adanın bir çok koyu , ve plajı var oraları rahat gidip gelmek için biz de araç kiralamayı tercih ettik.
Otelimiz adanın kuzeyinde yer alan Kokkari Plajındaydı. Denize sıfır , manzarası nefis bir oteldi. Kaldığımız beş gün boyunca rüzgarın kuzeyden çok şiddetli esmesi sebebi ile maalesef burada hiç denize giremedik. Denize girebiliyor olsaydık inanın adanın bu küçük kasabasında kalıp bir yere kıpırdamazdık. Sessiz ve sakinliği , cafeleri , restaurantları ile çok keyifli bir tatil beldesiydi burası. Kıyıda yanyana sıralanan cafelerin önü plaj olarak kullanılıyor. Yemek yemek için gittiğiniz yerde canınız isterse ' ay ben bir de şu suya bir dalıp çıkayım' diyebiliyorsunuz.
Adada olmanın en güzel yanı dalgalı ve rüzgarlı denize girmeyi sevmiyorsanız adanın diğer tarafına geçip dümdüz bir denize girme imkanına erişebiliyorsunuz. Biz de öyle yaptık her sabah kalktığımızda rüzgarın yönüne bakıp denize gireceğimiz adanın diğer tarafındaki Psili Amos ve Potokaki koylarına gittik.
Denizin güzelliği için söylenecek çok fazla bir söz yok , aynı denizden bizim yakada da var. Ama plajlar gayet güzel , deniz süper temiz ve berrak ancak benim için fazlası ile soğuktu. Akdeniz çocuğu olarak sıcak deniz seven olan ben maalesef çok kısa zamanlarda denizde kalabildim. Denize girişim çeşitli bağırtılar eşliğinde çıkışım ise koşarak ve titreyerek oldu. Egenin bu soğuk suları sebebi ile Samos'dan sonra Kuş adası'nda devam etmeyi planladığımız tatilimize daha güneye inerek Akdenizde tamamlamaya karar verdik.
Kaldığımız günler boyunca her gün balık ve türevlerini yedik. Greek salata, zaziki,kabak kızartması, börek , dolma hepsi bizim ağız tadımıza gayet uygun ve yakın lezzetlerdi. Ama itiraf edeyim kalamarlarını sevmedim . Bizim kalamarlarımızın eline su dökemezler.
Kokkari de Meltemi 'de yediğimiz balığın tadı damağımızda kaldı. Pisagor da ki Thanasis Sister meze evinde yediğimiz mezeler ise gerçekten tadılması gereken lezzetlerdi.
Yemek yediğimiz tüm yerlerde insanların gayet sıcak yaklaşımları ile karşılaştık. Bu insanlarda bizim gibi sıcak kanlı , misafirperver insanlardı. Televizyonlarında oynayan Türk dizilerine bayılıyorlar ,Türk olduğumuzu anladıklarında ise izledikleri dizilerin karakterlerinin isimlerini söyleyip yüzlerinde hayranlık uyandıran bir gülümsemeyi yapıştırıveriyorlardı . Otelde ki temzilikçi kız Sıla daki Boran Ağa ya , Kahvaltı yaptığımız cafedeki kız da Sultan Süleyman'a hayranlığını söylemeden edemediler.
Samos'dan sonra daha güneye inme fikri ile tekrar yola koyulduk. Bir kere yunan adası tatili yapacağız dedik ya güneyde başka hangi adaya gidebiliriz diye düşünürken Kaş'ın karşısındaki Meis adasında karar kıldık. Hem Akdenizde bir adaydı ( deniz sıcaktır kesin ) ,hem bizim kıyılarımıza en yakın adaydı.
Meis adası günü birlik gidilebilecek on dakikada tüm kıyı şeridi yürüyerek gezilebilecek, teknelerin arasından denize girilebilecek , kuş uçmaz kervan geçmez sessiz sakin tam kafa dinlenecek, oturup kitap okunacak (yazılacak) , aşıksan şiir yazılacak, mecnunsan sarhoş olunacak, denizden ne çıkarsa yenilecek , kafayı bulunca masaların üzerine çıkıp sirtaki yapılacak, kısa diyaloglardan uzun bakışmalardan oluşan sanat filmi çekilecek , saate bakmanın hiç bir anlamı olmayan şirin bir kıyı kasabası.
Ben burayı adayı gerçekten çok sevdim. Yukarıda saydığım şeylerin dışında burada en önemlisi huzur vardı diyebilirim. İstanbul'un insanın ruhunda açtığı derin yaraları sarabilecek bir hava vardı bu adada .Belli bir süre gelip burada ruhunu tedavi edip bambaşka bir insan olarak geri dönülebileceğine inandırdı burada geçirdiğim bir kaç saat.