7 Kasım 2013 Perşembe

Elalemin Parkları Der Bize Hayatları


     
     
        Eğer bir çocuk ile seyahate çıkıyorsanız onun oyun oynama ihtiyacını göz ardı etmeyip, ziyaret edeceğiniz ören yeri, müze, katedral vs.ye oyun parklarını da mutlaka ilave etmek zorundasınız. İsviçre bir çocukla gezmek için oldukça ideal bir ülke, öyle ki insanın burada gördüğü parklar neticesinde çocuk olmasa da çocuk olası geliyor. İsviçre'ye Mayıs 2012de gitmiştik. Bizim kız 3 yaşındaydı. Bugün hala ara ara anne bir daha İsviçre'ye gidelim deyip duruyor. Nedeni ise, tabi ki orada her gittiğimiz şehirde mutlaka arayıp bulup  gittiğimiz parklar.

Pilatus Dağı’nın bir tarafından trenle çıkıp, diğer tarafından teleferik ile indik. Teleferik ile inerken, iki ayrı durakta inip daha sonra devam edebiliyorsunuz. Bu duraklara çeşitli oyun ve aktivite alanları yapmışlar. Her yaştan çocuk, genç ve yetişkin için doğanın kucağında gerek bahar, gerekse kış aylarında oynanacak bir sürü oyun var.
    
   

      

       Biz yetişkinlerin oyun alanları yerine, tabi ki kızımızla birlikte olabileceğimiz çocuk oyun alanlarını tercih ettik. Çocuk oyun alanı dediysem deburada büyükler de gayet güzel ve keyifli vakit geçirebilirler. Nitekim biz de öyle yaptık. Gittiğimiz parkta bizden başka kimse olmadığı için aman başkaları bizi görürse ne der kaygısı taşımadan bütün oyuncaklara bindik.

Teleferik ile aşağı inerken gördük yeşilin ortasındaki bu oyun parkını  ve hemen inmeye karar verdik. İyi ki inmişiz, çünkü uzun zamandır hiç bu kadar eğlendiğimizi hatırlamıyorum. Çocuklar gibi şendik. Buradaki oyun aletleri ağaç kütüklerinden ve halatlardan yapılmış olup, gayet basit ve doğal görünmelerini sağlamıştı.
     


    Aşağıdaki oyun aleti benim gibi yüksek adrenalinli sporlardan (yamaç paraşütü, bungee-jumping, rafting vs.) korkanlar için, düşük adrenalin yaratan ama bir o kadar da keyif aldıran bir aletti. Şimdi diyeceksiniz ki kıyasladığın şeylere bak, birbirleri ile alakaları yok!”. Alakası olmayabilir ama iki direk arasına gerilen bir ip ve onun arasında bir baştan bir başa kayan bir makaradan oluşan bu alet, kimbilir belki de bir önceki yüzyıldaki en adrenalinli spor aletlerinden biriydi. Benim bu yüzyılda bunu keşfetmiş olmam, İsviçre'ye gitmem ile doğru orantılı. Benim gibi birileri daha gidip görüp beğenmiş olmalı ki, Göztepe Parkı’nın yeni düzenlemesine bunu da koymuşlar. Yalnız hatırlatayım sadece çocuklar binebiliyor, zaten o kalabalıkta buna binmeye kalkarsanız kesin yuhalanırsınız benden söylemesi.


    Aşağıda gördüğünüz bildiğimiz tahterevalli. Üstündeki ise yine bildiğiniz içindeki çocuk ruhunu serbest bırakmış, “keyif insanı bendeniz.


   Parkın halatlara tırmanıp, tünellerden geçerek bedensel aktivitelerin yoğun olduğu oyun gruplarını baba kıza bıraktım.  Bense hamakta sallanarak keyif çatmayı  tercih ettim.



    Aşağıda görmüş olduğunuz park da Rıgı Dağı’ndan aşağıya inerken yine teleferiğin yakınındaki ormanın içine konumlanmış bir park. Burada da ana konsept kaydıraklardan oluşuyordu. Uzun kaydırak, kısa kaydırak, geniş kaydırak vs. Yine her birini denemekten kendimizi alamadık. 






Lozanda gittiğimiz parkta ise sadece kocaman ahşaptan oldukça modern çalışılmış bir gemi vardı. Tüm tırmanma, kayma, zıplama, atlama, sallanma olayını bu tek gemi ile çözmüş arkadaşlar.

Luzernde gittiğimiz aşağıdaki parkta ise en ilginç olan şey su oyuncaklarının olmasıydı. Yani bizim buradaki annelerin kesin karşı çıkacağı bir olay, aqua parkların dışında suyun çocuk oyun alanlarının içine yerleştirilmesi. Çünkü bizleri yetiştiren anneler aman çocuklar üstünü ıslatır, aman ıslak kalırlarsa üşütüp hasta olurlar derlerdi.  Bizler polar montlarımızla gezerken, orada gördüğümüz çocuklar yalın ayak ve askılı tişörtler ile ıslanmaktan korkmadan gayet keyifli oyunlar oynuyorlardı. Biz de bir kereden hiçbir şey olmaz nasıl olsa yedek kıyafetleri var diye, bizimkinin özgürce ıslanmasına izin verdik.
   


     Ve gelelim inşaatçı anne baba olarak en çok hoşumuza giden oyun aletine… Fazla söze gerek yok sanırım oyuna kendimizi nasıl kaptırdığımızın kanıtı aşağıda görülmekte.




       Yeni bir ülke görmek, sadece turistik broşürlerde yazılan yerleri gezip görmek değildir. O ülkede yaşayan insanların, çocukların da nasıl yaşadığına tanık olmak, bazen bir müze gezmekten daha anlamlıdır. Çocuklarımızla gezmeye devam ettiğimiz müddetçe, daha nice farklı oyun parkları keşfedeceğimizden emin olabilirsiniz. Çünkü onlarla gezmek demek, oyun parklarını es geçmemek demektir.


Hiç yorum yok: