Eğer bir çocuk ile seyahate çıkıyorsanız onun oyun oynama ihtiyacını göz
ardı etmeyip, ziyaret edeceğiniz ören yeri, müze, katedral vs.ye oyun
parklarını da mutlaka ilave etmek zorundasınız. İsviçre bir çocukla gezmek için
oldukça ideal bir ülke, öyle ki insanın burada gördüğü parklar neticesinde
çocuk olmasa da çocuk olası geliyor. İsviçre'ye Mayıs 2012’de gitmiştik. Bizim kız 3 yaşındaydı. Bugün hala ara ara “anne bir daha İsviçre'ye
gidelim” deyip duruyor. Nedeni ise, tabi ki orada her
gittiğimiz şehirde mutlaka arayıp bulup gittiğimiz parklar.
Pilatus Dağı’nın bir tarafından trenle
çıkıp, diğer tarafından
teleferik ile indik. Teleferik ile inerken, iki ayrı durakta inip daha sonra devam
edebiliyorsunuz. Bu duraklara çeşitli oyun ve aktivite alanları yapmışlar. Her
yaştan çocuk, genç ve yetişkin için
doğanın kucağında gerek bahar, gerekse kış aylarında oynanacak bir sürü oyun var.
Biz yetişkinlerin oyun alanları yerine, tabi ki kızımızla birlikte olabileceğimiz çocuk oyun alanlarını tercih ettik. Çocuk oyun alanı dediysem de, burada büyükler de gayet güzel ve keyifli vakit geçirebilirler. Nitekim biz de öyle yaptık. Gittiğimiz parkta bizden başka kimse olmadığı için “aman başkaları bizi görürse ne der” kaygısı taşımadan bütün oyuncaklara bindik.
Teleferik ile aşağı inerken gördük yeşilin
ortasındaki bu oyun parkını ve hemen
inmeye karar verdik. İyi ki inmişiz, çünkü uzun zamandır
hiç bu kadar eğlendiğimizi hatırlamıyorum. Çocuklar gibi şendik. Buradaki oyun
aletleri ağaç kütüklerinden ve
halatlardan yapılmış olup, gayet basit ve doğal görünmelerini sağlamıştı.
Aşağıda gördüğünüz bildiğimiz tahterevalli. Üstündeki ise yine bildiğiniz içindeki çocuk ruhunu serbest bırakmış, “keyif insanı” bendeniz.
Parkın halatlara tırmanıp, tünellerden geçerek bedensel aktivitelerin yoğun olduğu oyun gruplarını baba kıza bıraktım. Bense hamakta sallanarak keyif çatmayı tercih ettim.
Aşağıda görmüş olduğunuz park da Rıgı Dağı’ndan aşağıya inerken yine teleferiğin yakınındaki ormanın içine konumlanmış bir park. Burada da ana konsept kaydıraklardan oluşuyordu. Uzun kaydırak, kısa kaydırak, geniş kaydırak vs. Yine her birini denemekten kendimizi alamadık.
Lozan’da gittiğimiz parkta ise sadece kocaman
ahşaptan oldukça modern çalışılmış bir gemi vardı. Tüm tırmanma, kayma,
zıplama, atlama, sallanma olayını bu tek gemi ile çözmüş arkadaşlar.
Luzern’de gittiğimiz aşağıdaki parkta ise en
ilginç olan şey su oyuncaklarının olmasıydı. Yani bizim buradaki annelerin
kesin karşı çıkacağı bir olay, aqua parkların dışında suyun çocuk oyun alanlarının
içine yerleştirilmesi. Çünkü bizleri yetiştiren anneler “aman çocuklar üstünü
ıslatır, aman ıslak kalırlarsa
üşütüp hasta olurlar” derlerdi. Bizler polar montlarımızla gezerken, orada gördüğümüz çocuklar yalın ayak ve
askılı tişörtler ile ıslanmaktan korkmadan gayet keyifli oyunlar oynuyorlardı.
Biz de bir kereden hiçbir şey olmaz nasıl olsa
yedek kıyafetleri var diye, bizimkinin özgürce ıslanmasına izin verdik.
Ve gelelim inşaatçı anne baba olarak en çok hoşumuza giden oyun aletine… Fazla söze gerek yok sanırım oyuna kendimizi nasıl kaptırdığımızın kanıtı aşağıda görülmekte.
Yeni bir ülke görmek, sadece turistik broşürlerde yazılan yerleri gezip görmek değildir. O ülkede yaşayan insanların, çocukların da nasıl yaşadığına tanık olmak, bazen bir müze gezmekten daha anlamlıdır. Çocuklarımızla gezmeye devam ettiğimiz müddetçe, daha nice farklı oyun parkları keşfedeceğimizden emin olabilirsiniz. Çünkü onlarla gezmek demek, oyun parklarını es geçmemek demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder