Her şey ailede başlar derler. Özellikle yeme alışkanlığının edinilebileceği yegane yer ailedir. Bizim evimizde her sabah kahvaltı sofrası hazır olurdu. Her ne kadar çalışan bir kadın olsa da, annem bizi zinhar kahvaltı etmeden okula göndermezdi. O yüzden üniversite için İstanbul'a geldiğimde yurttan kahvaltı yapamadan çıkmak bana ilk başlarda çok tuhaf gelmişti. Edinilmiş alışkanlıklardan biranda vazgeçmek insanda soğuk duş etkisi yaratırmış. Bir yanımın eksik kaldığını hissetmiştim. Bu sebepten okula girer girmez koşar adım kantine gider, kahvaltımı yapar, kendime gelirdim.
Birçok şeyi annemden
öğrendim. Pasta börek işinde belli standartları vardı. Özelikle sıvı yağ
kullanırdı ve mutlaka ölçünün daha azını koyardı karışımlarına. Margarin ve
tereyağı içeren pastaları yapmayı tercih etmezdi. Çok nadir ve mecburiyetten
kullanım dışında margarin girmezdi evimize.
Bendeki bu margarin ve tereyağı korkusu buradan gelir. Ne zaman farklı bir kek, börek, pasta yapmak için tarif
karıştırsam, karşıma çıkan
margarin ve tereyağı yüzünden vazgeçerim. Annemin kızıyım ya, margarin de tereyağı da
koymam pastalarımın içine, korkarım. Ben bu iki zararlı maddeyi kullanmam ama
kullanılmış olan tüm pasta ve börekleri de gönül rahatlığı ile yerim. Hiç de geri kalmam.
Benin sorunum, bunların yediklerimin
içinde olduğunu gözlerimle görmemiş
olmam ve buna kendimi alet etmemiş olmam. Bu nasıl bir psikolojidir bilemem, ama sanki ben
görmeyince daha az zararlı oluyor bu meretler.
Tabi bu tereyağı ve margarin takıntımdan dolayı bugüne kadar çok dar bir
çerçevede kaldı repertuarımdaki pastalar. İnsanın
havuçlu kekten bir adım öteye
geçememesi artık bir noktadan sonra ağır gelmeye başlıyor. Farklı sularda
yüzmek, farklı tatlara yelken açmak isteği bir kurt gibi sizi kemiriyor. Ta ki
kırılma noktasına gelip de ben bugün farklı bir lezzet yapmalıyım diye yataktan fırlayıp, dolaptaki tart
tepsisini karşıma alıp, “bugün seninle çok
güzel şeyler başaracağız” diyene kadar.
Başlangıcı biraz zor olsa da, margarin ve tereyağını unun ortasına
yumurta ile birlikte koyup da yoğurmaya başlayınca, korkunun ecele
faydası olmadığını anlamış bulunuyorum. İşte yıllardır uzak durduğum ikili
şimdi ellerimin arasında un
ve yumurta ile birleşerek o leziz tart hamuru olmak için adım adım ilerliyor. Yoğurma işlemi bittikten sonra o afilli tart kalıbına
incecik olarak açılıp serilen hamurun üzerine gelsin elmalar tarçınlar...
Aslında tarifte hamurun bir kısmının dolapta dondurulup, elmaların üzerinin dondurulan hamuru rendelemek sureti ile
kapatılması gerektiği yazıyordu ama sabırsız ben, donmasını beklemeden o muhteşem (!)
tasarım yeteneğimi konuşturarak, resimde görmüş olduğunuz deseni elde ettim J. Şeritler tamamen doğaçlama eseri ortaya
çıkmış olup, aynısını benden
tekrar bekleyenlere bunun mümkün olmadığını üzülerek belirtmek isterim.
Tabuları yıkmak kolay değil. Benim için margarin ve tereyağı tabusu tam 38. yaşımda ancak yıkıldı. Darısı diğer tabularımın başına…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder