30 Eylül 2010 Perşembe

KÖŞE

Eskiden duygularımı, aklımdakileri, yaşadıklarımı unutmayayım diye günlük tutardım, şimdi blog yazıyorum. Ama ne duygularımı yazıyorum, ne aklımdakileri, ne de hayallerimi. Kendimi bir köşe yazarı sanmamı sağlasın diye açmıştım bu blogu. Ama köşe yazarından çok 3 ayda bir çıkan yerel bir mahalle dergisine yazı gönderen biri olup çıktım.

Herkesin bir hayali vardır ya hep olamadıkları bir kişi ya da bir şey olmak isteler. Ben de demek ki bir zamanlar köşe yazarı olmak istemişim. Küçükkken de şair olmak istemiştim zaten , hatta İstanbul'a gelip ona bir tepeden bakınca, galata köprüsüne gidip denize olta sallayınca, vapura binip martılara simit atınca şair olacağımı sanmştım. Yanılmışım. Bunu da çok acı bir şekilde kendini şair sanan bir vatandaşın ' şair olunmaz doğulur ' sözü ile öğrenmiştim. Zaten yurdum nüfusunun %80'ı karaladıkları iki satıra bakıp kendini şair sanıyor, memlekette şair enflasyonu var diye o gün şiir yazmayı bıraktım, şair olmaktan vazgeçtim. Şiir bile okumuyorum artık.Eskiden bildiklerimle idare ediyorum.

Sonra öyküler yazmayı denedim. Aslında öykü denemezdi onlara , kısa kısa anektotlar desek daha doğru olurdu. Hayatımın içinden bir kişiyi ya da bir nesneyi alıp onun etrafına olaylar kurguluyordum. Öykü dediğin şey zaten senden bir parçayı alıp onu şekillendirmek, hayallerinle yoğurmak değil miydi? Değilmiş. Hep bir şeyleri eksikti yazdıklarımın. İçi dolmayan , izlerken boşluklar yakaladığın bitiğinde 'eee ne oldu yani şimdi dediğin '' gişe yapamadığı için vizyondan kalkar kalkmaz televizyonda izlediğin Türk filmi gibi hissediyordum yazdıktan sonra okuyunca onları .

Yazmak için biriktirmek gerek hayatı. Sonra onları hayallerinle yoğurup kısık ateşte pişirmek gerek ocağın üstünde. Hayal kurmak için her gün yaşanan maratonun içinde bir anlığına da olsun durmak gerek. Duramıyorsan bile bir nefes alıp soluklanmak gerek.

Oysa ben artık yemek çabuk pişsin diye ocağın altını açıp yemeği yakan, bırak hayal kurmayı gördüğüm rüyaları bile hatırlayamayan biri olup çıktım. O kadar alıştım ki bu maraton koşusuna nefes almayı bile unutuyorum bazen. İşte o anlarda bu ekranı açıp boş boş bakıp da bir şeyler yazmalıyım demek bile boğazıma basan ve nefes almamı zorlaştıran şeyi alıp götürüyor.
Varsın okuyanım olsun olmasın ben salondaki köşe koltuğun yazarı olayım bana yeter......





5 yorum:

beyhan dedi ki...

ben okudum.. cok da begendim..

beyhan dedi ki...

ayrica bu yaziyi okuyan kisiler bi zahmet yorum yazssa.. o zaman duvara yazar gibi hissetmez indan kendini..

beyhan dedi ki...

aa ıyıce cenem dustu.. bu yazmak konusu benimde eskiden beri uzerinde dusundugum bir konu.. gecenlerde eskiden yazmak uzerine yazdigim bir yazimi buldum hatta.. yazmak yetenek isimidir diye..sorup durmusum.. harfler biraraya gelip kelimeleri kelimeler cümleleri oluşmuyor mu sonuçta. başka bir malzemeye ihtiyaç yok.. basit birşey işte... harfler, kelimeler, cümleler...

serap dedi ki...

ben yazı yazmanın beceri ve birikim gerektirdiğine inananlardanım... yani beyhan gibi düşünmüyorum...kendi kendime bir takım yazılar yazıp, günlükler tuttuğum da oldu. ama yazdıklarımı okurken bile "bunları ben mi yazdım, bu kadar kitap devirdikten ve bu kadar editörlük yaptıktan sonra hem de" diye düşünerek de kendimden utandım. ama her işte olduğü gibi çalışmaya, pratik yapmaya da inanırım. sonuçta hiç birimiz emeklemeden yürümedik, yürümeden koşmadık öyle değil mi?
yasemincim senin bu yazının üzerinden söylüyorum: seninki oluyor...

Zahide dedi ki...

Ben de bu aralar düşünüyorum, insan (para kazanmyacaksa eğer) keyif aldığı şeyi kendi için yapmaz mı? yazarsın ve keyif alırsın, ya da fotoğraf çekersin keyif alırsın. fotoğraflarımı ille de biri beğenmeli hatta görmeli mi? Bilmiyorum. Üye olduğum bir fotoğraf kulübü var. Herkes fotoğraflarını birbirine beğendirme yarışında. Bu ego değil mi? Ego varsa keyif nereye kadar vardır? Yani eser kime göre olmuş veya olmamıştır. Yaşanılanları anlatmış olması yeterince özel değil mi kendin için. Yani fotografımı eleştirdiklerinde (ışık olmamış, arka plan çok karışık vb.) yaşadığım o anı yapaylaştırıyorlar.
Yasemin'cim ellerine sağlık.