Merdivenli sokağın başına geldiğinde durdu. Tıkalı ciğerlerini açar umudu ile derin bir nefes aldı. Bu merdivenleri ikişer ikişer çıktığı eski günler geldi aklına. Gülümsedi. Dere kenarındaki kahvede nargilenin üzerine sigara ile cila çeker, ardından bu merdivenleri on saniyede çıkardı. İri cüsseli, geniş omuzlu , mahallenin yakışıklı delikanlısıydı. Okuldaki bütün kızlar ona hastaydı. O ise sadece birine...
Beş basamak çıkmıştı ki soluklanmak için durdu. Elindeki şişeyi altıncı basamağa koydu. Paslanmaz korkuluğa yaslandı.
'' Ah Hayriye ahhhh...Varsın manton kürklü olmasın sen benim her daim Madonnam'dın. Nadide çiçeğim, deniz gözlümdün. O lanetli gecede neden çarpıp gittin kapıyı? Hiç mi düşünmedin ardında bıraktığın bu heybetli adamı nasıl yıktığını? Kolunu kanadını kırdığını. Bak duyuyor musun? Biri pikaba bir plak koydu. Bizim şarkımız çalıyor. Biraz hışırtılı ama olsun. '' sevemez kimse seni , benim sevdiğim kadar, sevgilim sen olmazsan , yaşamak neye yarar....'' Arka bahçede, kömürlüğün yanındaki çardakta buluşurduk. Hani tepesinde pembe sarmaşık gülleri olan gizli yerimiz. Sana bu şarkıyı söylerdim o berbat sesimle. Sense gözlerimin içine dalar gülümserdin sadece. Bir gün eline sarmaşık güllerinin dikeni batmıştı da ne çok ağlamıştın ben onu çıkarırken.
Sen ağladıkça o dikenler benim kalbime kalbime saplanmıştı.
Yaslandığı korkuluktan doğruldu. Altıncı basamağa bıraktığı şişeden bir yudum aldı. Derin bir nefes alarak beş basamak daha çıktı. Otoyoldan geçen arabaların sesi kafasının içine bir ok gibi saplanıyordu. O oklardan biri torununun istediği ışıklı ayakkabıyı almadığını hatırlattı, diğeri kablolu televizyonunnun tamir servisini aramadığını. Küfürü bastı...
Ah Hayriye ahhhhh....Varsın manton kürklü olmasın...Sana aldığım kolyeyi saklıyor musun ? İşinin ehli bir kuyumcu vardı çarşıda. Hatırlar mısın kapısının önünde her daim duran tahta sandalye üzerinde bir sürahi limonata olurdu. Sehpası yoktu zaar. Hiç kimse bir anlam veremezdi. Dededen kalma bir limon bahçesi vardı bir söylentiye göre. İsimlerimizin baş harfini yaptırmıştım ona. İkimiz de sonsuza dek kalbimizin üstünde saklayacaktık. Ben sözümü tuttum bak ceketimin iç cebinde kalbimin tam üstünde senelerdir gizli bölmesinde.
Son beş basamak Sadullah bey ha gayret. Kına gecesi mi var ne. Uzaktan oynak bir müzik sesi geliyor. Gecenin bu saatinde olacak şey değil. Uyu be mahalle ! Ben şu basamakları bitirip de eve varabilsem , kapıdan içeri girip kendimi yatağa atabilsem bir uyuyacağım ki sorma. Ah bir varabilsem eve ..
Ah Hayriye ahhhh ahhhhh........