Demir parmaklıklı küçük pencereden gün ışığı sızıyor içeriye. Toz
zerrecikleri havalanıyor yerden. Rutubet kokusu ciğerlerime öyle bir işlemiş ki
çiçek kokusu gibi geliyor. Unuttum farkını. Saksıda ki çiçek ise yaşamak ve
ölmek arasında kararsız. Boynu bir
bükük, bir kalkık mor menekşe. Üç adımda bitiyor tüm oda. Git-gel-git-gel başım dönüyor. Vazgeçtim
yürümekten. Masanın üzerinde kalemlerim var. Bir kurşun, bir dolma, bir
tükenmez. Hepsi kırmızı. Severim kırmızıyı. Kan kırmızısı. Kitaplarım üst üste.
Kağıtlarım dağınık. Ne olursu bir ses duyabilseydim. Çocuk sesi, keman sesi,
düdüklü tencere sesi. Oysa duyduğum tek
ses şu lanet musluktan akan su damlası
sesi. Demir yatağın bir ayağı hala kısa. Altına sıkıştırdığım gazete kağıdı
ıslanmış olmalı. Yoksa durduk yere kısalacak hali yok. Su sızmış klozetten.
Kokudan belli. Çarşafım yine toplanmış yatağın köşesinde. Allah’ın cezası
yataktan küçük küçük olunca her sabah leş kokulu siyah şiltenin üstünde
uyanıyorum. Kendisi siyah değil aslında. Zamanla üzerinde biriken bilimum kan,
ter, sidik sıvıları onu dönüştürmüş. Farkında değil. O yüzden her sabah daha
bir kirli uyanıyorum yeni güne. Olsun ne fark eder. İçim temiz benim.
Yine korkmaya başladım. Titriyorum.
Dikenler batıyor etlerime. Delik deşik olacağım. Kevgir gibi. Süzülecek sular
içimden. Dikensiz gül olmaz. Kan ve Gül. Gül ve Diken. Radyoda çalan şarkı bu.
Aşkım ve sen. Dans ediyoruz babamla. Kırmızı ayakkabılarım duruyor mu acaba
hala? Ellerimi uzattım, tutan yok. Şefkat arıyorum. Dikenli teller takılıyor
boğazlı kazağıma. Tel dikenlidir. Dikensiz olmaz. Olsa da işe yaramaz. Tıpkı
gül ve diken gibi. Tel ve diken. Küçülmüştür kırmızı ayakkabılar. Olsun süs
yaparım ondan. Vitrin süsü. İlk iş bir vitrin almak lazım. Dur vurma bak etlerim kızardı. Kanıyorum.
Tüylerim diken diken. Gül ve diken. Tel ve diken. Diken dikene.
Pencerenin olduğu duvarda altı dikey bir yatay olmak üzere yedi çizgili
kümelere var. Odanın bir önceki sahibinin takvimi yokmuş. Ben şanslıyım.
Yatağın olduğu duvarda kocaman takvimli bir poster asılı. Mevsimlere göre dörde
bölünmüş. Her birinde manasız birer resim. Kan kırmızı gonca bir gül, üstüne
bir güvercin konmak üzere olan bir güvercin, kırmızı ayakkabılı küçük bir kız,
kalın boğazlı kazaklı büyük bir kız. Kış
kış olalı eminim kırmızı bir gül ile anılmamıştır. Resimleri seçenin kafası
güzel bir anına denk geldi herhalde. Ah bir şişe köpek öldüren olsaydı da ben
de güzelleşseydim. Kırmızı beyaz fark etmez o kadar çirkinim ki. Uzun zamandır
lavabonun üzerinde asılı kendini ayna zanneden o dikdörtgene bakamıyorum.
Oysa bir zamanlar ne çok severdim aynalara
bakmayı. Anneannemin odasındaki şifonyerin önüne geçer elimde saç fırçası ile
sahne alırdım. Yatağın üzerine dizdiğim bebeklerim seyircilerim olur, her şarkı
bitişinde beni alkışladıklarını hayal ederdim. İşte öyle bir günde her zaman
kilitli duran çekmecenin içindeki kabartmalı gümüş kapaklı çanta aynasını. O
gün nedense unutmuştu anneannem kilitlemeyi çekmeceyi. Belki de bilinçli
yapmıştı. Benim o aynayı bulup o soruları sormamı istiyordu. Kapağın bir
tarafında ayna varken diğer tarafında donuk bakışlı bir kadın fotoğrafı vardı.
-Anneanne kim bu kadın ?
- Annen.
- Benim bir annem mi var ?
- Herkesin bir annesi vardır.
-Var da neden burada yok?
-Uzaklarda da ondan, çok
uzaklarda.
-Otobüse binip gelsin.
-……….
Sessizlik…..
Ah güzelim ah… Sen uyumaya devam
et. Adın uyuyan güzel olsun. Senelerce ayakta uyudun. Uyuttular seni.
Kandırdılar. Sen kırımızı ayakkabıların ile oyalanırken, baban koruduğunu sandı
seni. Ülkedeki tüm iğneleri toprağa gömerken, zararsız bir tohumdan çıkan tehlikeyi
fark etmedi. Bahçedeki gülün dikeni battı eline. Cadılar da kurtaramaz artık
seni. Kırmızı kanın aktı kırmızı gülün üzerine bir kere. Yere düşüp gerçek
uykuya dalman gerekirken birden aydınlandı gözlerin. Prensi beklemene gerek
yok. O başka kızı öptü, uyandırdı. Sen artık uyumuyorsun ki. Öpülmene de gerek
yok. Adın değişsin . Uyanan güzel olsun senin.
Şiltenin altında sakladığım küçük
bohçayı açtım. Artık iyice kararmış olan gümüş aynada kendime baktım. Güzelim
ben. Artık uyumuyorum. İçim güzel benim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder