20/Temmuz/2008
Finlandiya’ya gideceğimizi duyduğum an kuzey kutbuna bu kadar yaklaşacağımızı hiç ummamıştım. Gerçi kuzey ışıklarının görüldüğü Lapland bölgesine kadar gitmesek de Helsinki’nin
İlk gün Helsinki’den 60 kişilik pervaneli bir uçakla Kuopıo’ya uçtuk. Uçağı gördüğümüz an hepimizin ilk tepkisi umarım bu küçük alet bizi sağ salim gideceğimiz yere götürür oldu. Yerler numarasız olduğundan dolmuş misali en önden yer kapabilmek için koştuk. Kuopıo’dan ise kara yoluyla
Yol boyunca bizi uçsuz bucaksız ovalar,göller ve ormanlar takip etti. Ülkenin yüz ölçümünün %70’i ormanlarla kaplı. Bu ormanların %60 ‘ı da şahıslara ait. Geçimlerini ağaçlardan sağlıyorlar. Ciddi bir orman planlaması ve politikası var. Ağaçların kesilme yaşları belli, kesilenlerin yerine yenileri dikiliyor.
Ülkede irili ufaklı 130.000-150.000 arası göl varmış. Umarım coğrafya derslerinde bizim yaptığımız gibi ülkelerinin haritalarını çizmek zorunda kalmıyorlardır.
İlsalmideki otelimiz şehrin 15 dakika dışında gölün kenarında kendi başına 5 odalı bir ev gibiydi. Tamamen ahşaptan yapılmış olması , ve anahtarı olmasına rağmen odaların kapılarının kilitlenememesi sanki büyükannenin evine misafirliğe gelmişiz hissi uyandırdı bizde. Sonradan öğrendiğimize göre Finliler buralarda tek başlarına yaşadıkları için evlerini ve arabalarını kilitleme gereği duymuyorlarmış. Zaten suç oranı çok düşük bir ülkeymiş Finlandiya . En abartı işledikleri suç sarhoş olup etrafın huzurunu kaçırmakmış.
Temmuzun ortası olmasına rağmen hava sıcaklığı bulunduğumuz bölgede 8 ila 15 derece arasındaydı. Tabi bu sıcaklık onlara gayet normal gelirken bizler polarlarımızı üzerimizden çıkaramadık. Ta ki smoke sauna deneyimini yaşayana kadar J
Sauna Finlilerin hayatında çok önemli bir yere sahip. Bunu nereden mi anlıyoruz? Ülkenin nüfusu 5.5 milyon ve 2.5 milyon sauna var. Her iki kişiye 1 sauna düşüyor bu durumda. Saunaları göl kenarlarına yapıyorlar. Sauna ritüeli şöyle gerçekleşiyor : Önce saunaya girip terliyorlar, sonra bir bardak votkayı kafaya dikiyorlar ve (yaz kış fark etmiyor kışın donmuş gölde delik açıp) göle atlıyorlar. Bu seans üç beş kere tekrar ediliyor.
Bizi misafir eden firmanın satış müdürü Petri göl kenarındaki saunanın hazır olduğunu nasıl kullanılacağını yukarıdaki gibi anlatıp keyifli vakit geçirmemizi diledikten sonra bendeniz alaylı bir şekilde Petri nin yüzüne bakıp ‘ yok saol biz göl falan almayalım , kafayı mı yedik dışarıda hava sıcaklığı 10 derece, üstümde hırka ,polar zor duruyorum, bir de saunaya girip sonra da göle girecekmişiz’ biz yarım saate kadar bir saunaya girer geliriz diyip çıktık.
Ne demiş atalarımız. Büyük lokma ye büyük söz söyleme. Saunadan çıktığımızda çok rahatlıkla mayolarımızla hiçbir üşüme belirtisi göstermeden dışarıda oturabildik. İkici seansdan sonra dışarısı kesmedi, hadi ayaklarımızı göle sokalım dedik. Ertesi günkü sauna sefamızda ise göle dalıp çıkmayı başardıkJ
Özetle şunu anladık ki temmuz ayında bile hava sıcaklığı 8 ila 15 derece kışın ise -35 derecelerde olan bu memlekette hayattan keyif alabilmenin , üşümemenin , o buz gibi göle girebilmenin tek yolu saunadan geçiyormuş. Adamlar göllerini pazarlayabilmek için saunayı icat etmişler.
Sauna – göl tecrübesinden sonra şüphesiz ki yaşadığımız en enteresan olay güneşin hiç batmamasıydı. Saat 24:30 ile 1:00 arası güneş ufuk çizgisinde batıyormuş gibi yapıyor sonra saat 2:00 gibi tekrardan yükseliyordu. Her daim havanın aydınlık olması çok ilginç bir durumdu. Aydınlıkta uyuyamama sorunu olanlar için zor bir olay. Kışın da güneş öğleden sonra 15:00 -16:00 gibi batıyormuş sabahsa saat 9:00 gibi ancak doğuyormuş.
İlsalmi kuş uçmaz kervan geçmez bir kent gibiydi. Filmlerdeki terkedilmiş kasabaları andırıyordu. Zira günün ortasında dolaştığımız sokaklarda hareket eden tek tük arabaya ve birkaç tane de insana anca rastlayabildik. En kalabalık insan topluluğu 14 kişi olarak gezen bizden başkası değildi.
Tabi bu kadar az insan olunca şehirde sadece bir adet polis arabası olması da insana tuhaf gelmiyor.
İlsalmi kaldığımız ikinci gün fabrika gezisinden sonra otelimize döndüğümüzde bir süprizle karşılaştık. Bahçeye bir kızırderili çadırı kurulmuştu. Ve çadırın içerisinde ateş yakılmış ve smoke somon yapılıyordu. İs kokulu somonun tadı damağımızda kaldı.
Kuopıo da yaptığımız tekne gezisinde öğrendik ki buradaki göllerin tamamı kışın donuyormuş. Ve insanlar göllerin üzerinde kar lastikli arabaları ile dolaşabiliyorlarmış.
İnsan düşünmeden edemiyor bu nasıl bir doğa diye. Göllerin üzerindeki en ufak bir kara parçası bile ağaçlarla kaplı.
Helsinki 24 saat ayakta olan , canlı cıvıl cıvıl bir şehir. Gerçi burada da havanın karanlığı 1 ila 2 saat sürse de yaz aylarının heyecanı buranın gece hayatını da sarmış vaziyette.
Finliler gayet ehli keyif insanlar. Bankalar saat 14: 00 da , fabrikalar saat 16:00 da mağazalar ise saat 18:00 de paydos ediyor. Restoranlar ise saat 23:00 de kapandığı için saat 22:00 de gelen biz 14 kişilik kalabalık grubu kabul etmiyorlar. Alkol hayatlarının en önemli bölümünü kaplıyor. Günün her saatinde mütemadiyen her ortamda içebiliyorlar. Biz de bu keyfi kısa süre de olsa yaşadık.
Baltık denizi kışın tamamen donuyormuş. Ve gemiler buz kırıcılarla hareket edebiliyorlarmış. Buna rağmen her zengin Finlinin bir yelkenlisi, bir motor yatı mutlaka var.
Helsinki de limanda her gün kurulan bir pazarları var. Avrupaya gidip de Pazar gezmeden dönmeyen bizler yine kendimizi pazarın orta yerinde buluverdik. Yiyecek, giyecek ve hediyelik eşyaların satıldığı bu pazarda hiç kuşkusuz en dikkat çeken şey aşağıda gördüğünüz yiyeceklerdi.
Finliler bir lokma güneş görünce hemen çimenlerin üzerine sere serpe uzanıyorlar. Biz de aynen öyle yaptık üzerimizdeki hırkaları çıkardık ama onlar kadar olamadık.
Finlandiya diyince akla gelen ilk üç şeyden biri de geyikler. Buraya kadar gelip de geyik eti yemeden dönmeyelim dedik ve Lapland'da bulunan orijinal geyik restoranlarından birinin kopyasına Helsinki de bulunduğumuz son akşam gittik. Bizi Finlandiya davet eden bulunduğuz süre boyunca harika bir şekilde ağırlayan Oya hanıma ne kadar teşekkür etsek azdır.
İlk gelen meze tabağının üzerinde geyik pastırması, somon salatası, hamsi, keçi peyniri, soğan , havyar, mantar , ve minik kırmızı meyveler vardı.
Ve bendeniz yine yeni fotoğraf makinamı elime aldım, fonda Helsinki binaları önde modellerim Beyhan ve Birşen bastım deklanşöre .
Ve tabi bu pozları çekmek hiç de kolay olmadı...........
Finlandiya gezimize son noktayı koyup uçağa bindiğimiz anda herkezin aklında 'acaba nereye bir smoke sauna yapsak ' vardı. Üst düzey yönetici mimar ve mühendislerin katıldığı bu gezide bu fikrin en kısa sürede gerçeğe dönüşeceinden hiç kuşkumuz yoktu.
Bize Finlilerin soğuk ve içine kapanık oldukları söylenmişti. Fakat rahatlıkla söyleyebilirim ki bu soğuk ülkenin insanları bize karşı oldukça sıcaktı. Gerçi bunda bizim 14 kişilik kahkaha dolu ekibimizin de payı yok değildi :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder