24 Ağustos 2010 Salı

Lohusa Yatağım

Eylül/2009

Eylül ayında başlayıp tam dokuz ay süren maceramız 22 haziraranda kızımızın sağlıkla aramıza katılması ile son buldu. Dokuz aylık bu macera ile ilgili tek kelime yazmadım . Herkesin hamileliğini anlattığı çeşit çeşit günlüklerinden bir tane olsun istemedim açıkcası. Neymiş efendim bugün kızımla konuştum bana tepki verdi, bugün tartıldım iki kilo daha almışım, bugün aşerdim kocamdan avakado istedim , karnım burnuma geldi patlayacağım gibi şeyleri yazmak bana oldukça sıkıcı ve zorlama bir şeymiş gibi geldi.

Ama doğum sonrası yaşadığım maceramı yazmak daha eğlenceli gibi gözüktü bana .

Esasında hastanedeyken her şey her gayet iyi gidiyordu. Ameliyat ağrılarımı saymazsak tabi ki . Hemşireler bir telefon uzağımızdaydı. Aloo hemşire hanım bizimki altını kirletti galiba bir bakar mısınız? Hemen gelip altını değiştiriyorlardı. Ayyy bu çok ağlıyor napcaz şimdi? Hemen gelip iki pışpışlayıp susturuyorlardı. Onların bir telefon kadar uzağımızda olmaları ayrı bir güven duygusu yaratmıştı bende . Tabi her güzel şeyin bir sonu vardır cümlesi ne hazindir ki burada devreye girdi. Hemşireleri hastanede bırakıp eve gelince hayatın gerçek yüzü ile baş başa kaldık..

Eve geldiğimizde lohusa yatağım hazır beni bekliyordu. Bu lohusa yatağı önemli bir olaymış. Mişli geçmiş zaman kullandım çünkü doğumdan önce annem gelip de ‘nerede benim sana aldığım beyaz işli çarşaflar ve pike takımı’ diye sormasaydı bu yatağın bu kadar önemli olduğundan haberim olmayacaktı. O çarşaf ve pike takımını annem çeyizime koymuş. Ama bendeniz bu güne kadar çeyizimde neler olup olmadığı ile ilgilenmediğimden o pike takımını hiç görmediğim gibi nerede olduğu konusunda da en ufak bir fikre sahip değildim. Uzun uğraş ve arayışlardan sonra kendilerine ücra köşeye atılmış bir hurcun içinde rastladık. Annemin yüzündeki zafer kazanmış mutlu komutan gülümsemesinin ne kadar da önemli olduğunu birkaç gün sonra daha iyi anlayacaktım .

Önümüzdeki kırk gün boyunca üzerimden çıkarmayacağım geceliklerimden birini giyerek kar beyazı loğusa yatağıma uzandım. Başımın arkasındaki işlemeli ekstra yastıklar, işlemeli çarşaf ve pikemle gelen konukları burada karşılamaya hazırdım artık. Benim görevim bebeği emzirmek , emzirmediğim zamanlarda ise loğusa yatağımda yan gelip yatmaktı. Gelenlerle annelerim fazlası ile ilgileniyorlardı. Zaten istesem de ilgilenebilecek durumda değildim. Şu yanımda yatan 34oo grlık güzelliğin dokuz ay boyunca taşıyan bedenimden çıkması için ciddi bir ameliyat geçirmiştim. Tembel kızım karnımdayken baş aşağı dönmediği için kendisini doğal yollarla değil de suni olarak dünyaya getirmek zorunda kaldık.

Ben loğusa yatağının önemini özellikle pike takımını görebilir miyiz diye yatak odamıza yönelen akrabaları görünce daha iyi anladım. İşlemeleri çok beğendiklerini, nereden aldığını anneme sorduklarında annemin gözlerinin ışıldadığını ve göğsünün kabardığını hissettim. Beş yıldır o hurcun dibinde duran çeyizim amacına ulaşmıştı. Şimdi kendi kızlarının loğusa yatağına da böyle güzel bir pike takımı ile süslemenin hayali ile ayrıldılar odadan. Nasreddin Hoca nın ye kürküm ye hikayesi geldi aklıma . Meğer ne kadar da önemliymiş pike takımım hemen insanların aklında bir yer edinivermiştim sayesinde. Yarın öbür gün başka bir mecliste kesin pike takımım mevzu bahis 0lacaktı. Bundan adım kadar emindim.

Akşam oldu tam yatmaya hazırlanacağız annem geldi, pike takımını toplamaya başladı. ‘Hayırdır anne ne oldu’ dememe kalmadı kendisi açıklamayı yapıverdi. ‘ Aman kızım kirlenmesin çarşaflar , siz şimdi şu eskilerle uyuyun yarın yine seresiz temiz temiz’ Valla ne yalan söyleyeyim ağzım açık kalıverdim orada. Gerçekten de pike takımı bizim için değil de gelen konuklar içinmiş o an bir kez daha anlamış oldum.

Ne yapalım biz de kocamla eski renkli çiçekli pike takımızla dalıverdik renkli rüyalara desem yalan söylemiş olurum çünkü yanımızda yatan küçük mucizemiz artık rüya görecek kadar uzun uyumamıza engel teşkil etmeye daha ilk geceden başlamışdı.

Hiç yorum yok: