24 Ağustos 2010 Salı

Fırın Sütlaç

10/Haziran/2008

Eskiden annemin kara kaplı bir defteri vardı , tüm yemek ve pasta tariflerinin yazılı olduğu. Sayfaları birbirinden ayrılmış , içinde küçük not kağıtlarına aceleyle yazılmış, tarifi aldığı kişinin adı ile anılan , içindeki malzemesi genelde aynı olup , küçük ayrıntılarla farklılaşan tarifler.Muazzez hanımın kurabiyesi, Kıymet Hanımın pırasalı böreği…..

Şimdi ise nerdeeeee annelerin kara kaplı defterleri. İstemediğin kadar tarif sadece bir tık ötemizde. İnsanın elinde böyle sonsuz bir potansiyel olduktan sonra içindeki aşçının uyanmaması için hiçbir bahane kalmıyor. Bizim evimizde uyuyan aşçı ise bir uyandı pir uyandı. Bir gaflet anımda ! ona mutfağımı teslim etmek zorunda kaldım ve şimdi artık orası bizim mutfağımız.

Her hafta yeni bir macera yaşıyoruz biz mutfağımızda. Yaşanan macera heyecanla başlıyor, ve afiyetle devam ediyor. Bu haftanın macerası ise fırın sütlaç. Ne yalan söyleyeyim kocamdan ‘hadi fırın sütlaç yapalım’ cümlesini duymak beni oldukça şaşırttı. Çünkü her ne kadar süt tatlıları dükkanlarını ziyaretlerimizde ben fırın sütlacı tercih etsem de kendisinin tercihi her zaman supangle de olmuştu. Şimdi ise kocam fırın sütlaç istiyordu. Bu tarihi anı tabi ki değerlendirip hemen fırın sütlaç yapmalıydık. Ama nasıl ?

Hemen diz üstü bilgisayarımız mutfak masasının üzerine konuldu. Arama motoruna ‘ fırın sütlaç’ yazarak enter tuşuna basıldı. Ve karşınızda envayi çeşit fırın sütlaç tarifleri. Her tarifteki ana malzeme aynı fakat birinde yumurta sarısını şeker ve sütle karıştırıyor, diğerinde üzerine sürüyor, birinde üç kaçık buğday nişastası diyor, diğerinde 4 kaşık mısır nişastası diyor. Mühim olan tariflerden sadece birini dikkate alıp onun doğrultusunda doğaçlama yapmaktı. Çünkü tecrübe ile sabittir verilen ölçekler hiçbir zaman mükemmel sonuç vermez. Dolayısı ile ben he daim ölçekle yemek yapmaya karşı olmuşumdur. Göz kararı, bir tutam ondan bir tutam bundan diyerek çok daha başarılı şeylere imza atmışımdır.

Fakat bu sefer şeytan dedi ki , şu ölçekleri bir kerecik de olsa dikkate al , bak bakalım ne çıkacak. Bu kadar millet yapmış ki hepsi aynı ölçeği sana vermiş.

Ana malzeme bir su bardağı pirincı suda haşlayacaksın. Tabi su bardağı göreceli bir kavram, bunun kısa boylu olanı, şişman olanı, ince uzun olanı var. Hepsinin içine su koyarsan olur sana su bardağı. Benim tercihim bu sefer şişman olandan yana oldu ( bir dahaki sefer kısa boylu olacak) Bir tarafta pirinçlerim haşlanırken , diğer tarafta ise bir litre soğuk sütle, bir bardak ( yine şişman olandan ) şeker ve yumurta sarısı kısık ateşte kaynamaya bıraktık. Pirinçler fokurdamaya başlayınca içinde bulunduğu suyu da bir güzel içine çekince tencerinin sadece dibinde bulunan hacmi üç dört katına çıktı. Süt-laç olarak yola çıktığımız tatlımız Pirinç-laç olarak tamamlanacak gözüküyordu ki o noktada yetti be ölçü kalleşliği diyerekten kaynamakta olan süt karışımıma göz kararı biraz daha süt ilave ettim. Baktım pirinçler hala çoğalıyorlar , biraz daha süt ilave ettim. Şimdi süt fazla , pirinç fazla o zaman şekerinde aynı oranda fazla olması gerekliydi , biraz da şeker kattım. Allahtan başlangıçta büyük bir tencere seçmişim ki artan malzeme karşısında gururla kaynayabildi. Kaynayan karışıma pirinçleri ve gene ölçeksiz nişastayı ilave ederek 6 kişilik olarak yola çıkan sütlacımız 12 kişilik olarak tamamlandı.

Şimdi sırada uygun fırın kaplarına koyup fırına vermeye kalmıştı ki , fırın ısısına dayanabilecek o kadar çok kabımız olmadığı aklımıza geldi. Dolapları karıştırırken daha önce karides güveç yapmak için aldığımız ama hiç kullanmadığımız toprak güveçlerimiz olduğunun farkına vardık. Kısmetleri fırın sütlaçaymış.

Fırında üstleri yanık görünüm alan kadar pişirdik. Sonrada soğumaya bıraktık. Tadı mı nasıl oldu? Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş ; kocam ve ben o akşam ikişer tabak yedik. Ama itiraf etmeliyim ki o sütlaç değil 12 kişilik 18 kişilk bile olabilirmiş.

Hiç yorum yok: